31 Ekim 2009 Cumartesi

Birazda 'Yaradılış'ı konusunu Tartışalım

Evrim teorisini destekleyen yığınla kanıt olmasına, bilim dünyasında evrimin geçerliği konusunda kuşku olmamasına rağmen, yaratılışçıların bilim dışı propaganda faaliyetlerinin etkisiyle sürekli olarak evrimi tartışıyoruz: ara fosiller, mutasyonlar, doğal seçilim vs vs. Buna karşılık yaratılışçı iddialar pek tertışmaya konu olmuyor, bilimsel veri bazında değerlendirilemediği için sınanamıyor, yaratılışçı görüşün destekçileri de evrim teorisinin yanlış olduğunu kanıtlarlarsa, yaratılışın otomatikman doğrulanacağını varsayıyor ve ayrıca bir kanıtlama çabasına –özellikle– girmiyorlar. Gelin bir değişiklik yapalım, biraz da “Yaratılış’ı tartışalım, yalnız bu tartışma elden geldiğince bilimsel yönteme uygun olsun, bazı verileri değerlendirmeye çalışalım, bakalım ne bulacağız?

Bilindiği gibi yaratılışçılar –özellikle Amerika’da– yaratılış görüşünün evrim teorisi ile birlikte derslerde okutulmasını istemektedirler. Bilimsel çevreler ise yaratılışın sınanabilir olmadığı bu nedenle bilimsel bir hipotez gibi değerlendirilemeyeceğini belirtmektedirler, ben de kişisel olarak bu görüşe büyük oranda hak veriyorum. Ancak bu tutum, genellikle, eleştirilerin hep evrime yöneltilmesi, yaratılışın pek fazla irdelenmemesi, bilimsel eleştiriden muaf kalması sonucunu doğurmaktadır. Bu nedenle, ben bu yazıda yaratılışçı görüşün sınanabilir olduğunu varsayacağım ve bu konuda bir deneme yapacağım.

Öncelikle belirtmek gerekir ki bu yazının konusu teizm- materyalizm tartışması değildir, Tanrı’ nın varlığı ya da yokluğu ile ilgili değildir. Evrimi Tanrı’nın biyolojik dünya için koyduğu kanun olarak kabul eden teistik evrim görüşünü bilimsel verilerle uyuşmaz olarak görmüyorum, kişinin inanç durumuyla ilgili felsefi bir tercih olduğunu düşünüyorum. Bu yazıda ele almak istediğim, klasik yaratılışçı görüştür. Önce bu görüşü tanımlayalım: Dünyadaki canlı türleri, bir yaratıcı (Tanrı) tarafından ayrı ayrı yaratılmıştır, aralarında akrabalık yoktur, bir türden diğerine dönüşüm söz konusu değildir. Her bir tür, yaratıcının isteğiyle, dünya yüzünde aniden ortaya çıkmıştır. Tabi, daha önceki dönemlerde, dünyanın yaşının çok genç olduğu ve insan ve diğer tüm canlıların tümünün aynı anda yaratıldığına inanılıyordu. Ancak günümüzde dünyanın çok yaşlı olduğu ve türlerin de dünya üzerinde ilk ortaya çıkış zamanlarının farklı olduğu, ilk canlılığın ortaya çıkışından günümüze kadar en az 1 Milyar yıl geçtiği, önce tek hücreliler, daha sonra ilk çok hücreli canlılar, giderek diğer canlı türlerinin ortaya çıktığı biliniyor. Bu nedenle günümüzdeki yaratılışçıların çoğu, canlıların tümünün, yakın bir tarihte, bir anda yaratıldığı savlarından vazgeçtiler. Bunun yerine farklı canlı türlerinin zamanları geldiğinde teker teker yaratıldığını öne sürüyorlar. Şimdi bu iddiayı inceleyelim:

Herhangi bir canlı türünün bir anda ortaya çıkması ne demektir? Daha önce benzeri görülmemiş bir canlının aniden dünya yüzünde belirmesidir. Bu canlı, dünyadaki maddelerden oluştuğuna göre dünya yüzeyinde bulunan taş, toprak, su gibi nesnelerin içindeki milyonlarca atom ve molekülün, yaratıcının emriyle, bir anda organize olması ve canlıyı oluşturması gerekir. Yani başka deyişle, canlının bir anda yerden bitivermesi ve dünya üzerinde yaşamaya başlaması gerekir. Bu durum bilinen bütün fizik, kimya ve biyoloji kurallarına aykırıdır, dolayısıyla yaratılışı “mucize” olarak tanımlamak gerekir. “Mucizeler imkansızdır” deyip geçmeyelim, çünkü kendimizi yaratılışçıların yerine koyarak düşünüyoruz, yaratılışçı mantığına göre mucizelere inanmak gerekir. Peki kaç defa bu tarz bir mucize olmuş olabilir? Kısa bir hesap yapalım: Dünya’ da şu ana kadar saptanmış, halen yaşayan, tür sayısı 1.5 milyondur ve giderek bu sayı artmaktadır (tek hücreli canlılar bu sayının dışındadır), tüm türlerin % 99’ unun da yok olduğu belirtilmektedir. O halde şu ana kadar ortaya çıkmış canlı türü sayısı en az 150 milyondur. Türlerin dünya üzerinde varolmaları için yaratıcının şu ana kadar en az 150 milyon mucize yarattığını belirtmek gerekir. Şimdi, yaratılışın sınanabilirliği açısından kritik soruya geliyoruz: Bu mucizeler gözlenebilir mi? Gözlenemez diyorsak, yaratılışın sınanamayacağını kabul etmek gerekir, sınanamayan bir görüşün de bilimsel bir teori gibi okullarda okutulmaya hakkı olmaz. O halde mucizelerin gözlenebilir olduğunu kabul etmek gerekir, zaten mantık da bunu gerektirir, şayet bir canlı aniden dünya üzerinde beliriyorsa, birilerinin bunu görebilmesi gerekir. Tabi ki bu tür gözlemlerin yapılabileceği dönem insan bilincinin ortaya çıktığı dönemden daha eski olamaz. Ayrıca böyle bir gözlemin yapıldığını duyurmanın en sağlam yolu yazıya dökmektir. Dolayısıyla yaklaşık 6000 yıllık bir zaman diliminde yapılan gözlemlerin kayıtlarına ulaşma şansımız olabilir (Daha önceki dönemlerde olmuş olabilecek yaratılış örnekleri ancak sözel olarak aktarılabilir, bu durum çok güvenilir olmayacağından , gözlem süresini yazının bulunuşuyla sınırlamak uygundur) Peki bu 6000 yılda kaç tane tür oluşum mucizesi olmuş olabilir? Pek çok, ancak rahat gözlenebilme açısından böcekleri ve deniz canlılarını konu dışı bırakalım ve sadece karada yaşayan hayvan ve bitkilerin gözlenebildiğini varsayalım. Bunların günümüzde saptanan sayısı yaklaşık 300000’ dir. Türlerin % 99’ unun yok olduğunu kabul edersek, ilk kara canlılarının görüldüğü tarihten günümüze kadar yaklaşık en az 30 milyon karada yaşayan tür ortaya çıktığı tahmin edilebilir. Canlıların karada ilk görüldüğü tarih yaklaşık 300-400 milyon yıl önceye uzanır, yani yaklaşık olarak ortalama 10 yılda bir tür ortaya çıkmaktadır. O halde yaklaşık 6000 yıllık yazılı insan tarihi döneminde en az 600 yeni karada yaşayan canlı türünün ortaya çıkmış olması gerekir. Peki, günümüzde sayısı milyarlara ulaşan insanların herhangi birinin bir tür oluşumuna şahit olduğu, yani bir insanın gözleri önünde, birdenbire topraktan bir hayvan (hayvanlarda soyun devamı için en az bir dişi ve bir erkek gerektiğine göre herhalde iki hayvan demek gerekir) ya da bitkinin bitiverdiği bildirilmiş mi? Bildiğimiz kadarıyla “Hayır” Yani şu ana kadar hiçbir insan, yaratılışçılarca iddia edildiği şekilde bir türün aniden oluşumuna tanık olmamıştır. Peki niçin böyle olabilir? Birkaç olasılık var:

1. Yaratıcı, tür yaratmasını bilinçli insan ortaya çıkana kadar sürdürmüş, ondan sonra durdurmuştur.
2. Yaratıcı, türleri insanların gözleyemediği çok kuytu köşelerde yaratmaktadır, bu nedenle yeni tür yaratılışının hiçbiri gözlenememiştir (dünyanın her yerine kamera koysak gözlenebilir mi dersiniz?)
3. Ani olarak yaratılış diye bir olay yoktur, türler birbirinden bağımsız olarak yaratılmamıştır. Türlerin ortaya çıkışı yavaş işleyen uzun bir sürecin sonucudur, bu nedenle yaratılış gözlemlenememiştir.

Görüldüğü gibi yaratılış görüşünü, elimizden geldiğince, bilimsel sınamaya aldık, olasılıkları belirledik. Sonuçta birkaç seçenek oluşturduk. Burada bence aklın ve mantığın işaret ettiği seçenek 3. seçenektir. Diğer seçenekleri kabul etmek ise körlemesine inanç gerektirir. Bildiğim kadarıyla, Klasik yaratılışçı görüş, dünyada oluşan salt fiziksel ya da salt kimyasal olayların Tanrı’nın koyduğu kurallar dahilinde oluştuğunu kabul edip, burada bireysel mucizeler aramamaktadır, söz gelimi şimşek çakması, yağmur yağması, rüzgar vb. gibi olayların Tanrı’nın evreni yarattığı sırada koyduğu doğa kanunları gereğince oluştuğunu, her bir yağmur, her bir rüzgar, her bir şimşek için Tanrı’ nın tek tek devreye girmesi gerekmediğini düşünmektedir. Durum böyle iken, biyolojik olaylarda, bir çok aksi kanıta rağmen, işlerin sürekli mucizelerle yürüdüğünü varsaymaktadırlar. Fizik ve kimya için doğru olanın biyoloji için de doğru kabul edilmemesinin mantıksal olarak çok tutarlı olmadığını düşünüyorum. Nasıl fizik ve kimya kanunları varsa, biyoloji için de evrim teorisi kanun gibi kabul edilebilir ve bu durum, bence, kendi mantığına göre, doğa kanunlarını Tanrı’nın koyduğunu kabul eden bir teist için hiçbir sorun oluşturmaz. Herhangi bir bilim dalında dünya tarihi boyunca saptanan olguların 150 milyon mucize gerektirdiğini iddia etmek absürtlüğün en uç noktasıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder