18 Kasım 2009 Çarşamba

Okuyunca ‘Benim dinim bu’ dedim”


02.11.2009 09:18
Ateist olan üvey baba ile öz annenin yanında büyüyen Jana, İslâm’ı seçerek Süheyla ismini aldı.



İslâm’la tanışana kadar zor günler geçirdiğini söyleyen Süheyla Güzel, “Boşlukta yaşıyordum, İslâm’ı tanımak için Kur’an-ı Kerim’i okudum. O zaman ‘İşte bu din benim dinim’ dedim. İslâm’ı öğrenmeye başladıktan sonra mutluğu ve huzuru buldum” dedi.
Süheyla (34), hiçbir şeye inanmıyorken İslâm’ı seçerek Müslüman oldu. Ateist olan üvey baba ile öz annenin yanında büyüyen Süheyla, İslâm’la tanışana kadar zor günler geçirdi. Almanya Berlin’de yaşarken yaklaşık 7 ay önce Türkiye’de ikamet etmeye başlayan Süheyla, evli ve iki çocuk annesi. Süheyla, hidayete erme sürecini Vakit’e anlattı... 14 yaşında gördüğü bir rüyada üç defa sert bir şekilde “inan!” diye bir ses duyduğunu ifade eden Alman Süheyla, gördüğü bu rüyadan sonra arayış içine girdiğini ve değişik inançları araştırdığını belirtti. İlk olarak İncil’i okuduğunu ama İncil’deki çelişkiler ve yanlışlıklar sebebiyle, “bu din benim dinim olamaz” dediğini kaydeden Süheyla, daha sonralardan İslâm ile yollarının kesiştiğini söyledi. İslâm ile nasıl tanıştığını anlatan Süheyla şunları aktardı; “Almanca bir Kur’ân meali aldım ve okudum. ‘İşte bu din benim dinim’ dedim. Bir şeyler yapmak lazım diye düşünüyordum… O sıralar bir Türk’le evliydim. Kendisi Aleviymiş, ben o zamanlar ‘Alevi ve Sünni nedir, aradaki fark nedir?’ bilmiyordum. Eşime dedim ki; ‘Ben Müslüman olmak istiyorum, Kur’ân-ı Kerim okudum, bana İslâm’ı öğretir misin?’ Eşim dedi; ‘Git yaa ben İslâm’ı öğrenmeni istemiyorum. İslâm’da herkes mecburiyetten kapalı… Biz camiye gitmiyoruz, namaz kılmıyoruz, oruç tutmuyoruz’ dedi. Ben de o eşimle 5 sene daha evli kalabildim, ondan sonra ‘Olmaz, boşanmak istiyorum..’ dedim ve boşandık…”
JANA HOREMAN OLAN İSMİNİ DEĞİŞTİREREK, SÜHEYLA GÜZEL İSMİNİ ALDI
Boşandıktan iki sene sonra şu anki eşi ile tanışan Süheyla, eşinin ve ailesinin çok dindar bir aile olduğunu belirtti. Eşinin ve ailesinin kendisine çok yardım ettiğini ve İslâm’ın ne demek olduğunu öğrettiğini bildiren Süheyla; “Eşim Almanya’da çalışıyordu, o zaman tanışarak evlenmeye karar vermiştik. Eşimden ve ailesinden yavaş yavaş İslâm’ın ne olduğunu öğrendim. Dini nikâh yaptık ve şehadet getirdim” dedi. Kendisi istediği için Müslüman olduğunun altını çizen Süheyla, bu sırada Jana Horeman olan ismini değiştirerek Süheyla Güzel ismini aldı. Hidayete erdikten sonra mutlu ve huzurlu bir hayata kavuştuğunu belirten Süheyla, üvey babasının ve annesinin kendisine çok kötü tepkiler verdiğini söyledi. Annesinin her gün şeytanı oynadığını ifade eden Süheyla, “Mesela; ben oruç tutarken annemin yanında çalışıyordum. Annem bana her sabah orucumu bozmam için kahvaltılar hazırlıyordu, hatta kahveyi sevdiğimi bildiği için kahve yapıyordu ve bana her sabah; ‘Gel kızım ben kahvaltı yaptım çok güzel kahve yaptım..’ diyordu. Ben ise; ‘Anne sen biliyorsun, ben oruçluyum, neden böyle yapıyorsun..’ dediğimde annem; ‘Boşver, bak burada kimse yok, kimse görmüyor, ye’ diyordu, ben ise ‘Anne Allah var!’ dediğimde annem ise sürekli sert tepkiler veriyordu” diye konuştu. Süheyla Güzel daha sonra sözlerine şöyle devam etti: “Oğlum şu anda 5 yaşında, anneme bir gün dedi ki; ‘Anneanne biliyor musun Allah var, Peygamber var, melekler var..’ Annem buna çok kızdı, ‘Ya git sen bilmiyorsun, çocuksun’ diyerek sert tepki gösterdi.” Almanya’da yaşarken Türkiye’ye taşınma kararını aldığını kaydeden Süheyla, annesinin ve babasının korktuğunu kendisine; “Sen gitme Türkiye’de erkekler kahvelere gidiyorlar, kadınlar ise çok çalışıyor” dediğini belirterek; Türkiye’ye taşındığını ve annesi ile ise şu anda bütün bağlarını koparmak zorunda kaldığını bildirdi.

Tacını tahtını Allah için bıraktı


31.10.2009 01:03
Allah’ı sev ki, O da seni sevsin. Allah’ı seversen O’nu her zaman yanında bulursun..

Gece, insanların üzerine bir örtü gibi bürünmüş, ortalık zifiri karanlıktı. Bu karanlık içerisinde yüreği nur kesilmiş bir Allah dostu, nurdan bir abide gibi Lübnan dağında yürüyordu. Bir anda geriye dönerek aksi istikamete yol almaya başladı. Onun alabildiğine güçlü alıcıları, ters istikametten gelen sese doğru yönelmişti. Bu sese yönelen zat, tacını ve tahtını hiç düşünmeden Allah için terk eden İbrahim Edhem’den başkası değildi. İbrahim Edhem’i yolundan çeviren ses ise bir gence aitti. Genç, gecenin sessizliğinde şöyle dua ediyordu: - Ya İlahi, ya İlahi! Kalbim Sana müştaktır, nefsim Sana itaatkârdır. Ben senin Cemal-i pâkinle ne zaman müşerref olacağım! Beni ne zaman dergâh-ı izzetine alacak ve vuslata erdireceksin? Nur yüzlü genç, hem böyle yalvarıyor, hem gözyaşı döküyor hem de büyük vuslat için Rabb’ini diliyordu. Eski Belh Sultanı, çocuktan bu iniltileri duyunca yüreği yandı, beyni tutuştu. Çocuğun yanına gidip: - Ey gönlü yüce çocuk! Daha gençsin, bu haldeyken seni bu kadar Allah’a çeken sır nedir? Kişinin Allah’ı sevdiği nasıl anlaşılır, diye sordu.

Rabb’ini asla unutma!

Gencin yüreğinde Allah’a karşı öyle derin bir sevgi vardı ki, o, bu sevgiden dolayı yerinde duramıyordu. Islak gözlerini İbrahim Edhem Hazretleri’nin gözlerine perçinleyerek şöyle cevap verdi: - Allah’ı zikretmeyi yürekten arzulamak ve sevmektir. Büyük veli yine sordu: Peki Allah’a kavuşmayı sevmek nasıl olur? Nur yumağı gencin dudakları bir yay gibi gerildi ve şöyle dedi: - Allah’ı hiçbir zaman ve şartta asla unutmamak, hep O’nunla olmak ve her an O’nu anmaktır! Bu ifadeler, zaten Allah’a aşık olan İbrahim Edhem’i yürekten vurmaya yetmişti. Kendi kendine: - Ey İbrahim, dedi, Allah’ı seveceksen, bu genç gibi sev!

Allah’ı sev, Allah için sev!

Evet, Allah sevgisi, tüm sevgilerin üzerindedir. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir hadislerinde ölümü temenni etmemek gerektiğini ifade etmiştir. Bu kıssada bahsi geçen gencin sanki ölümü temenni ediyormuşçasına anlaşılabilecek olan durumu, aslında onun Allah’a karşı olan aşk ve sevgisinin bir eseridir. Zira tarih, Allah aşkıyla yanıp tutuşan nice veli kulların hayatlarıyla doludur ki, onların hemen hepsi, Allah’a bir an önce kavuşmak arzusuyla dolup taşmış ve ölümü bir düğün gecesi olarak telakki etmişlerdir.

Allah sevgisinin alâmeti nedir?

Allah sevgisinin alâmetlerinden birisi devamlı olarak kalp ve dili ile Allah’ı hatırlayıp, O’nun azametini düşünerek O’nu zikretmektir. Zira bir şeyi çok seven, onu çok anar. Demek oluyor ki, Allah’ı sevmenin alâmeti, O’nun zikrini sevmek, kelamı olan Kur’an’ı sevmek, peygamberlerini ve O’na nispet edilen her şeyi sevmektir. Peyamber Efendimiz bir hadislerinde şöyle buyurur: "Allah’ı sev ki, O da seni sevsin. Allah’ı seversen O’nu her zaman yanında bulursun. Bir şey isteyecek olursan Allah’tan iste. Yardıma ihtiyacın varsa O’na başvur. Şunu bil ki insanlar bir araya gelip sana fayda vermeye çalışsa ancak Allah’ın senin hakkında yazdığı kadarını yapabilirler. Zarar vermeye kalkışsalar, yine Allah’ın senin aleyhine yazdığından başkasını veremezler…" Allah’ım! Bize sevgini, Seni sevenin sevgisini, bizi sevgine yaklaştıracak her şeyin sevgisini nasip et ve Senin sevgini bizim için her şeyden daha sevimli kıl. Amin.

Hazırlayan: Ali İhsan ER

Kabe'de ibretlik bir hikaye


09.11.2009 01:42
Gencin birisi Kabe'de iken bir torba dolusu altın bulur. Tam içinde bin altın vardır. Genç ne yapacağını düşünürken...
Gencin birisi Kabe'de hep,

- "Ey doğruların yardımcısı olan Allah'ım, Ey haramdan sakınanların yardımcısı olan Allah'ım, sana hamdü sena ederim," diye dua eder.

Bu durum herkesin dikkatini çeker. Birisi:

- "Neden hep aynı duayı yapıyorsun, başka birşey bilmiyor musun?," der.

O da anlatır:

Yedi sekiz sene önce yine Kabe'de iken içi altın dolu bir torba buldum. Tam bin altın vardı. İçimden bir ses:

- "Bu altınlarla, şunları şunları yaparsın" diyordu. Hayır dedim kendi kendime. Bu benim değil. Başkasının malı, kullanmam haram olur dedim. Bu sırada birisi

- "Şöyle bir torba bulan var mı?" diye bağırıyordu. Çağırdım onu.

- "Nasıl bir torbaydı? İçinde ne vardı?" diye sordum. Torbayı tarif etti ve "İçinde bin altın vardı" dedi.

- "Torban burada." diyerek verdim. Adam torbayı açıp bana otuz altın verdi. Pazara gittim. Temiz yüzlü genç bir esiri överek satıyorlardı. Gencin temizliği dikkatimi çekti. Yanlarına gittim,

- "Bu köle için ne istiyorsunuz?" dedim. "Otuz altın dediler". Adamdan aldığım otuz altını verip genci satın aldım. Bir iki yıl geçti. Genç çok çalışkan, çok edepli idi. Onu aldığıma çok memnun olmuştum. Bir gün onunla giderken karşıdan iki üç kişi geliyordu. Genç bana dedi ki,

- "Efendim, ben Fas emirinin oğluyum. Bu gelenler babamın adamları. Beni buldular. Senden beni satın almak isterler. Sen iyi bir insansın. Onlara otuz bin altından aşağıya satma." dedi. O kişiler yanıma geldi.

- "Bu esiri bize satar mısın?" dediler. "Satarım." dedim. "Altmış altın verelim." dediler. Ben de "Olmaz." dedim.

- "Sen bunu pazardan otuz altına almadın mı? Biz sana iki mislini veriyoruz" dediler.

- "Öyleyse gidin pazardan alın." dedim. Arttıra arttıra yirmibin altına kadar çıktılar. Otuzbin altından aşağı olmaz dedim. Çaresiz kabul ettiler. Ben o otuzbin altın ile işyerleri açtım. Ticaret yaptım. Daha çok zengin oldum. Bir gün bana arkadaşlarım,

- "Çok zengin bir ailenin iyi bir kızı var. Babası yeni vefat etti. Onunla seni evlendirelim." dediler.

- Ben de "Olur." dedim. Nikah kıyıldı. Deve yükleri çeyizini getirdiler. Çeyiz arasında bir torba dikkatimi çekti. Kıza, "Bu nedir?" dedim.

- "İçinde 970 altın var. Babam Kabe'de bunu kaybetmiş. Bulan gence otuzunu vermiş. Kalanını da bana hediye etti. Çeyizine koyarsın dedi" diye anlattı. Demek ki bulduğum altınlar benim rızkım imiş. Vermese idim haram yoldan gelecekti. Şimdi helal yoldan yine bana geldi. Bana yardım edip haramlardan koruyan, nice nimetler ihsan eden yüce Rabbim'e hamd ederim.
selam ve dua ile...

Kabe'de ibretlik bir hikaye


09.11.2009 01:42
Gencin birisi Kabe'de iken bir torba dolusu altın bulur. Tam içinde bin altın vardır. Genç ne yapacağını düşünürken...
Gencin birisi Kabe'de hep,

- "Ey doğruların yardımcısı olan Allah'ım, Ey haramdan sakınanların yardımcısı olan Allah'ım, sana hamdü sena ederim," diye dua eder.

Bu durum herkesin dikkatini çeker. Birisi:

- "Neden hep aynı duayı yapıyorsun, başka birşey bilmiyor musun?," der.

O da anlatır:

Yedi sekiz sene önce yine Kabe'de iken içi altın dolu bir torba buldum. Tam bin altın vardı. İçimden bir ses:

- "Bu altınlarla, şunları şunları yaparsın" diyordu. Hayır dedim kendi kendime. Bu benim değil. Başkasının malı, kullanmam haram olur dedim. Bu sırada birisi

- "Şöyle bir torba bulan var mı?" diye bağırıyordu. Çağırdım onu.

- "Nasıl bir torbaydı? İçinde ne vardı?" diye sordum. Torbayı tarif etti ve "İçinde bin altın vardı" dedi.

- "Torban burada." diyerek verdim. Adam torbayı açıp bana otuz altın verdi. Pazara gittim. Temiz yüzlü genç bir esiri överek satıyorlardı. Gencin temizliği dikkatimi çekti. Yanlarına gittim,

- "Bu köle için ne istiyorsunuz?" dedim. "Otuz altın dediler". Adamdan aldığım otuz altını verip genci satın aldım. Bir iki yıl geçti. Genç çok çalışkan, çok edepli idi. Onu aldığıma çok memnun olmuştum. Bir gün onunla giderken karşıdan iki üç kişi geliyordu. Genç bana dedi ki,

- "Efendim, ben Fas emirinin oğluyum. Bu gelenler babamın adamları. Beni buldular. Senden beni satın almak isterler. Sen iyi bir insansın. Onlara otuz bin altından aşağıya satma." dedi. O kişiler yanıma geldi.

- "Bu esiri bize satar mısın?" dediler. "Satarım." dedim. "Altmış altın verelim." dediler. Ben de "Olmaz." dedim.

- "Sen bunu pazardan otuz altına almadın mı? Biz sana iki mislini veriyoruz" dediler.

- "Öyleyse gidin pazardan alın." dedim. Arttıra arttıra yirmibin altına kadar çıktılar. Otuzbin altından aşağı olmaz dedim. Çaresiz kabul ettiler. Ben o otuzbin altın ile işyerleri açtım. Ticaret yaptım. Daha çok zengin oldum. Bir gün bana arkadaşlarım,

- "Çok zengin bir ailenin iyi bir kızı var. Babası yeni vefat etti. Onunla seni evlendirelim." dediler.

- Ben de "Olur." dedim. Nikah kıyıldı. Deve yükleri çeyizini getirdiler. Çeyiz arasında bir torba dikkatimi çekti. Kıza, "Bu nedir?" dedim.

- "İçinde 970 altın var. Babam Kabe'de bunu kaybetmiş. Bulan gence otuzunu vermiş. Kalanını da bana hediye etti. Çeyizine koyarsın dedi" diye anlattı. Demek ki bulduğum altınlar benim rızkım imiş. Vermese idim haram yoldan gelecekti. Şimdi helal yoldan yine bana geldi. Bana yardım edip haramlardan koruyan, nice nimetler ihsan eden yüce Rabbim'e hamd ederim.
selam ve dua ile...

Türkiye'de kaç kişi Kuran meali okuyor?


12.11.2009 18:52
Kuran'ı Kerim Arapça'dan mı yoksa Türkçe meali mi okunuyor? Kuran'ı kadınlar mı, erkekler mi daha fazla okuyor? İşte Kuran için yapılmış en kapsamlı araştırmanın sonuçları:

Kur’an’ın Anlamıyla Buluşmak Platformu (KAP) Türkiye’deki Müslümanların dindarlık ve Kuran’ı Kerim okuma anlayışıyla ilgili kapsamlı bir araştırma yaptırdı.

Bu hafta sonu yapılacak olan Kuran-ı Kerim’i ve mealini güzel okuma yarışmasını da tertipleyen "Kuran’ın Anlamıyla Buluşmak Platformu"nun yaptırdığı anketin "dindarlık"la ilgili bölümün ramazan ayında yayınlamıştık.

KADIN-ERKEK, OKUR-YAZAR, ZENGİN-FAKİR SINIFLANDIRMASI

41 ilde düzenlenecek olan ve 1500'den fazla kişinin başvurduğu yarışmanın öncesinde şimdi de Türkiye'deki Kuran Kerim profilini ortaya çıkan araştırmanın çok ilginç sonuçlarını yayınlıyoruz. Anket sonuçları, cinsiyet, yaş okur yazar durumu ve sosyo ekonomik şartlara göre de ayrı ayrı sınıflandırıldı...

YÜZDE 94: EVET

Anar Araştırma şirketinin 12 il merkezinde toplamda 2224 kişi ile yüzyüze görüşerek yaptığı araştırmanın sonuçlarına göre, "Evinizde Kuran'ı Kerim var mı?" sorusuna "evet" diye cevap verenler yüzde 94 oranında... Evinde Kuran'ı Kerim olanların yüzde 74'ünde ise Türkçe mealide bulunuyor. Kuran'ı Kerim'i Türkçe mealinden okuyanlar arasında en yüksek oran yüzde 92,3'le doktora-master yapanlar. Kuran'ı arapçasından okunma oranlarında kadınlar yüzde 44,9'la erkeklerden 14,7 puan önünde...

KURAN’I HERKESİN ANLAYABİLMESİ İÇİN

KAB'ın düzenlediği Kuran'ı Kerim'i Türkçe mealinden okuma yarışması, ülkemizde her yıl düzenlenen diğer Kuran-ı Kerim’i güzel okuma yarışmalarından ayıran nokta ise ilk kez Kuran-ı Kerim’in mealinin de anlama uygun şekilde okunması şartının getirilmesi.

Türkiye’nin 7 bölgesinde düzenlenecek olan yarışmaların il finalleri 15 Kasım’da, bölge finalleri 7 Şubat- 18 Nisan tarihleri arasında düzenlenecek olup yarışma finali ise 30 Mayıs 2010 tarihinde İstanbul’da düzenlenecek.

CEZAEVLERİNE KURAN-I KERİM MEALİ

Kurulduğu 2007 yılından bu yana Kuran-ı Kerim’in mealini 400 bin kişiye ulaştıran KAB Platformu'nun hedef kitlesinde kader mahkumları da yer alıyor. Platform bugüne kadar Sakarya, Midyat, Ümraniye, Kartal - Maltepe cezaevlerindeki mahkûmlara Kuran-ı Kerim meali ulaştırdı.

timeturk

Diyanet'ten Birlik-Beraberlik Çağrısı


12.11.2009 20:15
Bardakoğlu, ciddi tahriklerin olduğu bir ortamda birlik ve beraberlik, dostluk kardeşlik vurgusunun yapılması gerektiğini kaydetti.

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, Sivas Merkez Yatılı Kız Kur'an Kursu ve konferans salonu ile Şehit Ertan Yerliyurt Camii'nin açılışını yaptı.



Havanın yağışlı olması nedeniyle açılış töreni, Kur'an Kursu'nun konferans salonunda gerçekleştirildi.



Vali Vekili İsmail Koşum, Belediye Başkan Vekili Mustafa Çimen, İl Müftüsü Yusuf Şahin ile Cem Vakfı Sivas Şubesi Başkanı Ali Rıza Kaçan ve çok sayıda din görevlisinin hazır bulunduğu törende birlik ve beraberlik mesajları verildi.



Vali Vekili Koşum ve Belediye Başkan Vekili Çimen, her iki kurumun da yapımında emeği geçenlere teşekkür ederek kurumların hayırlara vesile olmasını diledi.



Prof. Dr. Ali Bardakoğlu da din hizmetlerinin toplumun ortak ihtiyacı olduğunu ifade etti.



Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 72 milyon Türkiye vatandaşının diyaneti olduğunu vurgulayan Bardakoğlu, ciddi tahriklerin olduğu bir ortamda birlik ve beraberlik, dostluk kardeşlik vurgusunun yapılması gerektiğini kaydetti.



Kış ve yaz kuran kurslarında yaklaşık 300 bin öğrenciye din eğitimi verdiklerini belirten Ali Bardakoğlu, okullarda okutulan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersiyle de önemli bir boşluğun doldurulduğunu söyledi.



"Okullarımızdaki Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersini son derece önemli görüyorum." diyen Bardakoğlu, 'Okullardan din dersi kaldırılmalı' diyenlere şöyle cevap verdi: "Din eğitimi elbette ki anayasamızın 124. maddesi gereği ailelerin isteğine, büyüklerin de kendi isteğine göre verilmelidir. Okullarımızda okutulan din kültürü ve ahlak bilgisi dersi bir din eğitimi değildir. Bu çağdaş bir insanın, bu dünyada gözü kulağı olan, her gün televizyon seyreden, toplum içine çıkan bir insanın din, ahlak ve manevi değerler hakkında bilgi edinme imkanıdır. Ne çekiyorsak bilgisizlikten çekiyoruz. Bilgisizlik karanlık, bilgi sahibi olmak ise aydınlıktır. Böyle olunca da temel inanç ve ahlak değerleri hakkında çocuklarımızın bilgili yetişmelerinden çekinmemek ve bunu sorun edinmemek lazım." şeklinde konuştu.



Konuşmaların ardından Sivas Kız Kuran Kursu ve Şehit Ertan Yerliyurt Keresteciler Camii'nin yapımında maddi manevi desteği olanlara teşekkür plaketi verildi.



Her iki kurum, temsili olarak kurdele kesilerek hizmete açıldı. Daha sonra Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu, kuran kursunu gezerek öğrencilerle sohbet etti. Bardakoğlu, açılışı yapılan camiyi de ziyaret ederek yetkililerden bilgi aldı.

Kredi kartıyla kurban alınır mı?


29.10.2009 09:41
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, binlerce kişinin yanıt aradığı soruyu yanıtladı...


Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, yaklaşan Kurban Bayramı öncesi kredi kartı ve taksitle kurban alınıp alınmayacağı ile ilgili olarak, "Bir insan nasıl taksit ve kredi kartı ile evine eşya alabiliyorsa aynı şekilde kurbanı da aynı usule göre alabilir. Amaç burada ibadet niyeti ile almaktır. İbadet niyeti ile de bunu dağıtmaktır" dedi.
Bardakoğlu, Türkiye Diyanet Vakfı Kocatepe Camii Konferans Salonu'nda gerçekleştirilen Vekalet Yoluyla Kurban Kesimi Organizasyonu Ankara Bölge Toplantısı'nın ardından basın mensuplarının sorularını cevaplandırdı. Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, yüz bin civarında hacının Suudi Arabistan'a intikal edeceğini, bütün hacı adaylarına menenjit ve grip aşısı yapıldığını belirterek, "Hijyenik tedbirler alındı ve tokalaşma, mendil kullanımı, maske kullanımı dahil gereken sağlık uyarıları yapıldı. Bütün hacılarımıza
sağlık konusunda nelere riayet etmeleri gerektiği konusunda bir el kitabı verildi. Bunu Sağlık Bakanlığı doktorları hazırladı. Domuz gribi konusuna gelince Sağlık Bakanlığı'na tabiyiz. Onların programına göre gereken uygulamalar yapılacaktır. Biz çift başlılığa fırsat vermemek için tamamen Sağlık Bakanlığı'nın uygulamalarını takip ediyoruz. İlk giden kafililere domuz gribi aşısı yapılmadı. Orada yapılabilir mi konusu tamamen Sağlık Bakanlığı'nın takdirinde olan bir konudur. 65 yaş üzerine dahil bir kısıtlama söz konusu değildir. Biz yeni nesillerden daha sağlamız. İnşallah bizi domuz gribi etkilemez" diye konuştu.

Yaklaşan Kurban Bayramı öncesinde kurban alımının taksit ve kredi kartı ile yapılıp yapılamayacağıyla ilgili olarak ise Bardakoğlu, "Bir insan nasıl taksit ve kredi kartı ile evine eşya alabiliyorsa aynı şekilde kurbanı da aynı usule göre alabilir. Amaç burada ibadet niyeti ile almaktır. İbadet niyeti ile bunu dağıtmaktır. Ticari mülahazalardan uzak durmaktır. Bu uyarım şahıslardan çok kurumlar içindir. Hiçbir kurum ve kuruluş vekaletle kurban işini bir ticari faaliyete dönüştürmemelidir. Bu kurban ibadetine karşı büyük bir saygısızlıktır. Bir yardım kampanyasına dönüştürülmemelidir. Farklı amaçlarla kesilen hayvanların aynı zamanda vekaletle kurban kesilmesi gibi bir şey söz konusu olamaz. Bu da ibadeti bilmemektir ve tanımamaktır. Kesilen hayvanların kurbanlarını mutlaka ihtiyaç sahiplerine dağıtmak gerekir. Kurbanlar kavurma yapmak, evde difirizlerde depolanmak için kesilmez" dedi. Sağlık Bakanlığı'nın domuz gribine karşı 'kimseyle temas etmeyin' uyarısına karşı Kurban Bayramı'nda bayramlaşmanın zararlı olup olmayacağının sorulması üzerine ise Bardakoğlu, "Büyüklerinizin elini öpün, korkmayın bir şey olmaz. Duasını alın, inanıyorum ki büyükleriniz de size hep iyilik verir" karşılığını verdi.